Mutluluğa Giden Üç Adım!

Mutlu olmak, hepimizin hayalidir. Dünyadaki her insan, hayatına mutlu bir şekilde devam etmek ister. Mutlu olmak olgusu üzerinden doğan iş olanakları, sektörler bile var. İnsanlar mutlu olmak adına zorla kazandıkları paralarını harcıyor, yatırım yapıyorlar. Bu kadar temel bir şey, neden ulaşılması bu kadar zor o halde?

Hepimiz hata yapıyoruz, kusursuz canlılar değiliz. Olamayız da. Bu durum, mutluluğumuz gölgelememeli. Daha iyi olmak için çaba harcadığımız sürece, mutlu olmayı hak ediyoruz demektir. Ancak, bu yolda hepimizin yaptığı belli başlı hatalar mevcut.

Sizlere bu yazımda, bu hatalardan belli başlı üç tanesinden bahsedeceğim.

  1. Duygularımızı bastırmak.

Hepimiz gün içinde çok farklı insanlarla, çok farklı ortamlarda, ister istemez iletişime giriyoruz. Bu iletişimlerin bazıları düzenli ve kalıcı iken, bazıları rastgele diyebileceğimiz düzensizlikte ve tesadüfi. Eşinizle, arkadaşınızla kurduğunuz günlük iletişim, evde ve iş yerinde örneğin, kasıtlı ve düzenlidir. Toplu taşımada yanımıza oturan yabancı ile, marketteki kasiyerle kurduğumuz ise böyle değildir. Çoğu zaman, bazılarımız, ortam uygun olmadığı için veya karşımızdakini kırmak istemediğimiz için duygularımızı bastırıyoruz, içimizde saklıyoruz. Bu durum ise, içimizdeki negatif hislerin birikmesine ve zaman içinde patlayacak noktaya gelmesine yol açıyor. Hepimizin başına gelmiştir, ufacık bir olayda beklenmedik ve şaşırtıcı şekilde patlarız, biz de, etrafımızdakiler de şaşkınlık içinde kalır. Bunun sebebi, düdüklü tencere misali, birikenlerin en ufak tetikleyicide patlamaya hazır olmasıdır.

Bunun başka bir yan etkisi ise, duyguları dışarı vurmayıp içe atmanın bir başka sonucunun da duygularımıza yabancılaşmamızdır. Tıpkı uzun süre kullanılmayan muslukların paslanması ve artık su akıtmaması gibi, duygularımız da erişilemez hale gelir. Donuk bir insan olur çıkarız.

Elbette her ortam, duygularımızı oldukları gibi dışa vurmak için uygun değildir. Ancak, bu duygularla yüzleşmenin, dışarıya vurmanın doğru bir zamanı ve yeri vardır. Uzun ve duygusal olarak inişli çıkışlı bir günün sonunda, akşam kendinizle baş başa kaldığınızda kendi iyiliğiniz için bu duygularla yüzleşin ve daha mutlu bir insan olma yolunda bir adım atın.

  • Hayatımızın merkezine başka insanları koymak.

Hayatımızın merkezinde her zaman kendimiz olmalıyız. Her şeyden önce kendimiz için yaşamalı ve kendi mutluluğumuz için uğraşmalıyız. Her ne kadar kulağa bencilce gelebileceğinin farkında olsam da, durum aslında bundan oldukça uzak. Hayatımızın merkezine başka bir insanı koyduğumuzda, özellikle ikili romantik ilişkilerde bu durum söz konusu olabiliyor, karşımızdaki insanın bize karşı olan beklentilerini arttırmaktan başka bir şey yapmıyoruz. Ve unutmayalım, beklentilerin artması her daim hayal kırıklığı ile sonuçlanır. Merkeze aldığınız insan, o andan itibaren sizden her daim, her zaman daha fazlasını bekleyecektir. Daha çok ilgi, daha çok sevgi, daha çok zaman feda etmeniz istenecek. Kendi mutluluğunuz için değil, başka bir insanın mutluluğu için yaşamaya başlayacaksınız. Bu durum, bir gün durup hayatınıza baktığınızda sizi sadece daha yalnız ve daha mutsuz hissettirecektir.

Çok değer verdiğiniz bir insanın mutlu olmasını istemek ve bunun için çaba harcamak çok asil bir durum. Ancak günün sonunda, bu insanı merkeze aldığınız zaman, sizin mutluluğunuz kaybolacaktır. Mutsuz ve negatif insanlar, kendi içlerinde bulamadıkları mutluluğu başka insanlardan “emmeye” çalışırlar. Bu ise daha mutsuz ve kaotik bir ilişki doğurur, karşıdaki insan da mutsuz olur. Kısacası, kendisi mutlu olmayan insan, başkalarını mutlu edemez. Unutmayın, hayatınızın merkezine kendinizi koymanız bencillik değil, doğal olandır.

  • Olayları kişiselleştirmek.

Unutmamak gerekir ki, kendimizi kendi hayatımızın merkezine koymamız gerekse de, dünya bizim etrafımızda dönmüyor. Her insanın hayatının merkezi kendisidir. Her insan, bizim görmediğimiz ve bilmediğimiz bir savaş veriyor. Size kaba davranan bir insanın karşısında, kendinizi sorgulamanız normal olsa da, çok yüksek ihtimalle bunun sizinle bir alakası yok. Karşıdaki insan kötü bir gün geçiriyor olabilir, bilmediğimiz sorunlarla uğraşıyor olabilir. Belki de çok basit bir şekilde frekanslarınız o an uyuşmuyordur. Bunun en iyi örneği, belki de aldatılmaktır. Aldatıldığımız zaman hepimiz kendimiz hakkımızda kötü ve negatif şeyler düşünürüz. Yetersiz olduğumuzu, kötü olduğumuzu, çirkin ve sıkıcı olduğumuzu düşünürüz. Halbuki durumun bununla alakası yoktur. Partnerimiz bizim hakkımızda bunları düşünüyor olsa bile, ayrılık yerine aldatmayı seçmesi tamamen o insanın karakter sorunudur, bizim değil.

Günümüz dünyası zaman zaman oldukça kaotik ve anlamsız gözükse de, mutlu olmak kafamızda büyüttüğümüz kadar zor bir durum değil. Kendimize karşı dürüst olmamız ve kendimizi ön plana koymamız, bu amaçta yapmamız gereken ilk şeylerdir.

Sevdiğiniz bir arkadaşınıza, kendinize davrandığınız gibi davranır mıydınız?

Her daim bunu düşünün. “Önemli değil” diyerek duygularınız bastırdığınızda, hayatınızın merkezine başka insanları aldığınızda, yaşadığınız her kötü, tatsız olayı kendinize bağladığınızda bunu düşünün. Bir arkadaşınızı, duygularının önemsiz olduğu konusunda ikna etmeye çalışır mıydınız? Bir arkadaşınızı her kötü olay için suçlar mıydınız?

Cevabı hepimiz biliyoruz.

O halde kendinize karşı da bu şekilde davranmaya başlamanın vakti geldi de geçiyor.

Konuyla ilgili videomu aşağıya bırakıyorum. Yardımınıza koşacak içeriklerimi ve videolarımı incelemenizi tavsiye ederim. Unutmayın, yardım istemekte utanılacak bir şey yoktur! Buraya tıklayarak ilk adımı atabilirsiniz: https://www.deneyimokulu.com/clearmind

Daha mutlu günlerde görüşmek üzere, hoşçakalın!


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir