slider ŞiMDİ DEĞİŞİM ZAMANI

Hazır mısınız?

Deneyim Okulu
Olumlu Düşünmenin Şaşırtıcı Faydaları

Olumlu Düşünmenin Şaşırtıcı Faydaları

Ruh halinizin ve hayata bakış açınızın düşüncelerinizi, eylemlerinizi ve hatta sağlığınızı nasıl etkileyebileceğini hiç fark ettiniz mi? Pozitif düşüncenin gücünün sadece akılda kalıcı bir ifadeden daha fazlası olduğu ortaya çıktı – gerçek, somut faydaları var.

California Üniversitesi’nde yürütülen bir araştırma, olumlu düşünen bireylerin olumlu duygular, daha iyi fiziksel sağlık ve artan yaşam memnuniyeti yaşama olasılıklarının daha yüksek olduğu sonucuna ulaştı. Bunun aksine, yine araştırmaya göre, olumsuz düşünmek olumsuz duygulara, kötü sağlığa ve yaşam memnuniyetinin azalmasına yol açabiliyor.

Peki, pozitif düşünme tam olarak nedir ve bunu nasıl yaparız? Pozitif düşünme, düşüncelerimizi ve inançlarımızı daha olumlu ve iyimser bir şekilde yeniden çerçevelendirmeyi içerir. Örneğin, “Bunu yapamam” diye düşünmek yerine, “Bunu yapabilirim ve nasıl yapacağımı bulacağım” diye düşünebiliriz. “Yeterince iyi değilim” diye düşünmek yerine, “Yeterince iyiyim ve gelişmeye devam edeceğim” diye düşünebiliriz. Bakış açımızdaki bu değişim duygularımız, davranışlarımız ve hatta fiziksel sağlığımız üzerinde derin bir etkiye sahip olabilir.

Olumlu düşünmenin en büyük faydalarından biri, stresi azaltmaya ve fiziksel sağlığımızı iyileştirmeye yardımcı olabilmesidir.... Devam...

İnançlarınızın Dönüştürücü Gücü

İnançlarınızın Dönüştürücü Gücü

Hiç durup inançlarınızın gücü hakkında düşündünüz mü? İnançlarınız düşüncelerinizi, duygularınızı, eylemlerinizi ve hatta gerçekliğinizi şekillendirir. Niteliklerine ve onları nasıl kullandığınıza bağlı olarak sizi güçlendirebilir ya da geri tutabilirler.

Teksas Üniversitesi’nde psikoloji profesörü olan Dr. Mary McNaughton-Cassill tarafından yürütülen bir araştırma, güçlendirici inançlara sahip bireylerin olumlu duygular, daha iyi fiziksel sağlık ve artan yaşam memnuniyeti yaşama olasılıklarının daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur. Buna karşılık, güçsüzleştirici inançlara sahip bireylerin olumsuz duygular, kötü sağlık ve yaşam memnuniyetinde azalma yaşama olasılığı daha yüksektir.

Peki, güçlendirici inançlar tam olarak nedir ve onları nasıl geliştiririz? Güçlendirici inançlar, hedeflerimize ulaşmamıza ve tatmin edici hayatlar yaşamamıza yardımcı olan olumlu, canlandırıcı ve destekleyici inançlardır. “Ben yetenekli ve değerliyim”, “Her türlü zorluğun üstesinden gelebilirim” ve “Sevgi ve mutluluğa layığım” gibi inançları içerir. Bu inançlar kendimizden emin, iyimser ve dirençli hissetmemize yardımcı olabilir ve bize hayallerimizin ve hedeflerimizin peşinden gitmek için ihtiyaç duyduğumuz motivasyonu ve cesareti verebilir.

Güçlendirici inançların en büyük faydalarından biri, engellerin ve zorlukların üstesinden gelmemize yardımcı olabilmeleridir.... Devam...

Kendini Sevmek: 5 Adımda Mutluluğun Anahtarı

Kendini Sevmek: 5 Adımda Mutluluğun Anahtarı

Herkes mutlu olmak ister, ancak bunun nasıl yapılacağı konusunda birçok insan hayal kırıklığına uğrar. Aslında, mutluluğun anahtarı kendinizi sevmekte yatmaktadır. İşte size mutluluğa ulaşmanıza yardımcı olacak 5 adım:

Öncelikle, kendinizi tanıyın. Kim olduğunuzu, ne yaptığınızı, nelerden mutlu olduğunuzu ve nelerden mutsuz olduğunuzu bilmelisiniz. Bu bilgileri elde etmek için, kendinize zaman ayırın ve kendinizi dinleyin.

Kendinize olumlu bakın. İnsanların kendilerine bakış açısı çok önemlidir. Kendinize olumlu bakarsanız, dünyada size olumlu şeyler olacaktır. Aksine, kendinize olumsuz bakarsanız, olumsuz şeyler size gelecektir. Bu yüzden, kendinizi sevmeye çalışın ve kendinize olumlu bakın.

Kendinize zaman ayırın. Herkesin zamanı azdır ve bu zamanı en iyi şekilde değerlendirmek önemlidir. Bu nedenle, kendinize zaman ayırın ve bu zamanı kendinizi dinlemek, yapmaktan keyif aldığınız şeyleri yapmak veya sadece rahatlamak için kullanın.

Kendinize değer verin. Her insan kendine değer vermelidir. Kendinize değer vermezseniz, başkaları sizi değer vermez. Bu nedenle, kendinize değer verin ve kendinizi değerli hissedin.

Kendinize ulaşın. Kendinizi sevmek ve mutlu olmak için, kendinize ulaşmanız gerekir.... Devam...

Merkeze Neden Kendimizi Koymalıyız?

Merkeze Neden Kendimizi Koymalıyız?

Hayatımıza giren insanların kaçı kalıcı oluyor? Kaçı kısa bir süre için giriyor hayatımıza? Kaç tanesi ufak bir rol oynuyor ve ardından yok oluyor? Hayatımıza giren insanların çok büyük bir çoğunluğu, ufak roller oynuyor ve sahneyi bir sonrakine bırakıyor. Arkadaşlar, sevgililer… Geriye dönüp baktığınız zaman, bir zamanlar hayatınızın merkezinde olan o kişi, şu an nerede? Belki yıllardır haber almadınız, belki hayatta mı, değil mi bilmiyorsunuz. Acı da olsa gerçek durum bu ne yazık ki.

Kendimiz dışında, hayatımızdaki insanlar gelip geçicidir.

Hayatımızda kalıcı olan tek insan kendimiziz.

Her ne kadar kulağa oldukça klişe gibi gelse de, kendimizle yaşamayı öğrenmemiz ve kendimizle barışık olmamız, kendimizi sevmemiz bu yüzden gerekli.

Hayatın merkezine başkalarını koymak, çok sık yapılan bir hata ne yazık ki. Bu yüzden insanları suçlamak ise zor. İnsanlar sevilmek, ilgi görmek istiyor, değerli olduklarını hissetmek istiyor. Bu yüzden başka insanları hayatımızın merkezi yapıyoruz zaman zaman.

Bu insanlar aile, sevgili, yakın arkadaşlar olabiliyor. Bir insanı hayatımızın merkezine bu yüzden alırız.... Devam...

Mutluluğa Giden Üç Adım!

Mutluluğa Giden Üç Adım!

Mutlu olmak, hepimizin hayalidir. Dünyadaki her insan, hayatına mutlu bir şekilde devam etmek ister. Mutlu olmak olgusu üzerinden doğan iş olanakları, sektörler bile var. İnsanlar mutlu olmak adına zorla kazandıkları paralarını harcıyor, yatırım yapıyorlar. Bu kadar temel bir şey, neden ulaşılması bu kadar zor o halde?

Hepimiz hata yapıyoruz, kusursuz canlılar değiliz. Olamayız da. Bu durum, mutluluğumuz gölgelememeli. Daha iyi olmak için çaba harcadığımız sürece, mutlu olmayı hak ediyoruz demektir. Ancak, bu yolda hepimizin yaptığı belli başlı hatalar mevcut.

Sizlere bu yazımda, bu hatalardan belli başlı üç tanesinden bahsedeceğim.

  1. Duygularımızı bastırmak.

Hepimiz gün içinde çok farklı insanlarla, çok farklı ortamlarda, ister istemez iletişime giriyoruz. Bu iletişimlerin bazıları düzenli ve kalıcı iken, bazıları rastgele diyebileceğimiz düzensizlikte ve tesadüfi. Eşinizle, arkadaşınızla kurduğunuz günlük iletişim, evde ve iş yerinde örneğin, kasıtlı ve düzenlidir. Toplu taşımada yanımıza oturan yabancı ile, marketteki kasiyerle kurduğumuz ise böyle değildir. Çoğu zaman, bazılarımız, ortam uygun olmadığı için veya karşımızdakini kırmak istemediğimiz için duygularımızı bastırıyoruz, içimizde saklıyoruz.... Devam...

Yaşamak Varken, Neden Ölümden Korkalım?

Yaşamak Varken, Neden Ölümden Korkalım?

İnsanoğlu, milyonlarca yıl önce ölümü keşfetti. Yaşadıkları yerde, bir insanın ortalama hayat süresinin yirmi, otuz yıl olduğunu gözlemlediler. Bunun nedenini anlamaya çalıştılar. Neden bazı yaratıkların 1 gün, bazılarının ise onlarca yıl yaşadığını çözmeye çalıştırlar. Ölüm dediğimiz olgudan korktular, kaçmaya çalıştılar. Onu anlamaya çalıştılar. Günümüzde ise, ortalama bir insanın yaşam süresi yetmiş – seksen yılı bulmuşken, insanoğlu doğayla girdiği amansız savaşı hemen her cephede önde götürüyor. Sıfırdan, doğal olmayan koşullarda yoktan yaşam var etmeyi öğrendik, büyük makineler yapmayı ve onları uçurmayı öğrendik. Hava olaylarını tahmin etmeyi, dünyayı, uzayı keşfetmeyi öğrendik. Kazanamadığımız ve kazanamayacağımızdan da emin olduğumuz tek bir cephe ise, milyonlarca yıldır değişmedi. Asla yenemeyeceğimiz belki de tek olgu, zamanla birlikte:

Ölüm.

Ölümü anlamlandırmaya çalıştık, kimisi çareyi bilimde bulurken, kimisi de inandığı dine güvenmeyi tercih etti. Kimisi de takıntılı bir şekilde ölümü yenmeye çalıştı. Ancak başarılı olamadılar.

Bütün medeniyetimize, gelişmişliğimize rağmen hala yenemediğimiz, üstesinden gelemediğimiz korkumuz, ölüm.

Ölüm korkusu, kendini bazı insanlarda daha aşırı gösterir.... Devam...

değersizlik duygusu

Değerimizin Farkına Varmak

Değerlisiniz. En sonda söyleyeceğimi en baştan söylüyorum. Sizler değerlisiniz. Aksini inandırmaya çalışanlara kulak asmayın. Bu hayattaki en değerli şey kendinizsiniz.

Seanslarıma gelenleri gözlemliyorum. Çoğu hayatta başarılı, potansiyelleri yüksek insanlar ve kâğıt üzerinde mutsuz olmaları için çok fazla sebep görünmüyor. Takıldıkları engeller aşılmayacak güçlükte değil, peki neden bu engeller karşısında güçsüz hissediyorlar?  

Çünkü kendilerini değersiz hissediyorlar.

Bizim en büyük ironimiz olabilir bu, farkında olmadan kendimize yaptığımız bir şaka belki de. Kendi gücümüze ket vurmak, belki de kendi potansiyelimizden korkmak. Kendimizi gerçekleştirmekten korkuyoruz hepimiz. Çoğumuzun kendi güvensizlikleri var, kendilerine yarattıkları bir “güvenli bölge” var ve bunu terk etmekten korkuyoruz. Haksız da değiliz. Yeni tecrübeler, yeni yerler, deneyimlenmemiş şeyler bize kendimizi güvensiz hissettirir, hepimiz insanız sonuçta, makine veya Süperman değiliz. Ancak böyle hissetmeye mahkûm da “değiliz”.

“Bende değersizlik duygusu yok, böyle bir tecrübe yaşamıyorum, kendi değerimin farkındayım” diyenlerde bile görülebiliyor bu duygu. Kendini bilinçaltının derinliklerine gizlemeyi seven bir his ne yazık ki bu.... Devam...

Değerimizin Farkına Varmak

Değerlisiniz. En sonda söyleyeceğimi en baştan söylüyorum. Sizler değerlisiniz. Aksini inandırmaya çalışanlara kulak asmayın. Bu hayattaki en değerli şey kendinizsiniz.

Seanslarıma gelenleri gözlemliyorum. Çoğu hayatta başarılı, potansiyelleri yüksek insanlar ve kâğıt üzerinde mutsuz olmaları için çok fazla sebep görünmüyor. Takıldıkları engeller aşılmayacak güçlükte değil, peki neden bu engeller karşısında güçsüz hissediyorlar?  

Çünkü kendilerini değersiz hissediyorlar.

Bizim en büyük ironimiz olabilir bu, farkında olmadan kendimize yaptığımız bir şaka belki de. Kendi gücümüze ket vurmak, belki de kendi potansiyelimizden korkmak. Kendimizi gerçekleştirmekten korkuyoruz hepimiz. Çoğumuzun kendi güvensizlikleri var, kendilerine yarattıkları bir “güvenli bölge” var ve bunu terk etmekten korkuyoruz. Haksız da değiliz. Yeni tecrübeler, yeni yerler, deneyimlenmemiş şeyler bize kendimizi güvensiz hissettirir, hepimiz insanız sonuçta, makine veya Süperman değiliz. Ancak böyle hissetmeye mahkûm da “değiliz”.

“Bende değersizlik duygusu yok, böyle bir tecrübe yaşamıyorum, kendi değerimin farkındayım” diyenlerde bile görülebiliyor bu duygu. Kendini bilinçaltının derinliklerine gizlemeyi seven bir his ne yazık ki bu.... Devam...

Hayır Diyebilmenin Gücü

Hayır Diyebilmenin Gücü

Hayır.

Reddetmek, kabul etmemek, karşı çıkmak için kullanılan bir sözcük. Kullanım yerine göre etkileri ağır olabilir, ilişkileri bitirir, ilişkilerin başlamasını engeller, mutsuzluklar yaratır, kalpler kırar.

Beş harften oluşan basit bir kelimenin, bu kadar fazla ve yüksek etkileri olması baktığımız zaman çok şaşırtıcıdır. Dilimizin en etkili, en ağır kelimelerinden birisi ve bu kelimeyi günlük hayatta çok fazla kullanıyoruz.

Ancak belki de kullanmamız gerektiği kadar fazla değil.

Bu kelime, her ne kadar şaşırtıcı olsa da, ikili ilişkilerin dinamiğini oldukça fazla ve derinden etkileyen bir kelime. Durum böyle olunca, çoğu insan yeri gelince “hayır” demekten çekinir halde.

Bu, bizleri istemediğimiz durumlara sokan, hayatımızı güçleştiren, bizleri mutsuz eden durumlar yaratır.  

Karşıdaki insanları mutlu etmek için çırpınıp dururken, dönüp baktığımızda kendimizin mutsuz olduğunu görürüz.

Peki, neden diğer insanları memnun etmek için bu kadar çabalıyoruz?

Bunun da tabii ki beli başlı sebepleri var.

  • Sevgisizlik duygusu
  • Değersizlik duygusu
  • Yetersizlik duygusu

Karşıdaki insanı, olduğundan yüksek bir pozisyona koyarsak, ya da kendimizi olduğumuzdan aşağı bir pozisyona koyarsak eğer, o insanın bizimle iletişim kurmasını, bize değer göstermesini ve bizi sevmesini hayretle karşılayabiliriz.... Devam...

Aldatılmak Sizin Suçunuz Değil!

Günümüzde ilişkilerin belki de en sorunlu parçası “aldatılmak”.  Güzelliğinden, mükemmelliğinden bağımsız olarak herkes aldatılmak için potansiyel bir aday olabilir  ve günümüz ünlülerinden, “ikonlarından” gördüğümüz kadarıyla da bu doğru bir iddia. En güzelinden, en karizmatiğine kadar kendini bu durumun içinde bulmamış bir ünlü yok diyebiliriz. Oldukça genel ve toplumun çok büyük bir çoğunluğunu kapsayan bir sorun yani bu.

Aldatılmanın oldukça acı verici bir durum olduğu ortada, peki bununla nasıl başa çıkabiliriz? Acı çekmek zorunda mıyız? Aldatılmış olmamız ne anlama geliyor, bizimle ilgili verdiği mesaj nedir? Bunlara derinlemesine değinmek istiyorum bu yazımda.

Aldatıldığımız zaman, doğal olarak oldukça sarsılırız. Kendimize duyduğumuz güven yok olabilir, hayat tercihlerimizi ve kendimizi sorgulamaya başlayabilir, nerede hata yaptığımızı düşünüp kendimizi sert bir şekilde eleştirebiliriz. Yataktan çıkmak işkence gibi gelmeye dahi başlayabilir.

Pozitif duygular nasıl bizim içinse, negatif duygular da bizim için. Çünkü hepimiz insanız.

Biraz derine inersek temel olarak dört farklı his ön plana çıkıyor bu tarz durumlarda:

  • Değersizlik hissiyatı: Doğal olarak karşıdaki insanın bize değer vermediğini, önemsemediğini hissederiz.
... Devam...