Merkeze Neden Kendimizi Koymalıyız?

Hayatımıza giren insanların kaçı kalıcı oluyor? Kaçı kısa bir süre için giriyor hayatımıza? Kaç tanesi ufak bir rol oynuyor ve ardından yok oluyor? Hayatımıza giren insanların çok büyük bir çoğunluğu, ufak roller oynuyor ve sahneyi bir sonrakine bırakıyor. Arkadaşlar, sevgililer… Geriye dönüp baktığınız zaman, bir zamanlar hayatınızın merkezinde olan o kişi, şu an nerede? Belki yıllardır haber almadınız, belki hayatta mı, değil mi bilmiyorsunuz. Acı da olsa gerçek durum bu ne yazık ki.

Kendimiz dışında, hayatımızdaki insanlar gelip geçicidir.

Hayatımızda kalıcı olan tek insan kendimiziz.

Her ne kadar kulağa oldukça klişe gibi gelse de, kendimizle yaşamayı öğrenmemiz ve kendimizle barışık olmamız, kendimizi sevmemiz bu yüzden gerekli.

Hayatın merkezine başkalarını koymak, çok sık yapılan bir hata ne yazık ki. Bu yüzden insanları suçlamak ise zor. İnsanlar sevilmek, ilgi görmek istiyor, değerli olduklarını hissetmek istiyor. Bu yüzden başka insanları hayatımızın merkezi yapıyoruz zaman zaman.

Bu insanlar aile, sevgili, yakın arkadaşlar olabiliyor. Bir insanı hayatımızın merkezine bu yüzden alırız. Onları alıp kendi hayatımızda başrole koyarız – bize ait olması gereken bir rol- ki kendi içimizde bulamadığımız sevgi ve değeri o insanlardan görelim. Bu yüzden her daim kendimizden fedakarlık yaparız ki karşıdaki insan daha mutlu olsun, böylece o da bizi mutlu etmeye devam edebilsin.

Mutsuz olacaksınız, çünkü birine baş rolü verirken, aynı zamanda o insana çok fazla yatırım yapıyorsunuz ve bilinçli ya da bilinçsiz olarak, bu yatırımın karşılığını görmek isteyeceksiniz.

Göremeyeceksiniz.

Ve bu çok doğal bir durum.

 İnsanlar size, sizin kendinize verdiğiniz kadar değer verecektir. Daha fazlası değil, belki de daha azını göreceksiniz.

Merkezinizdeki insan sizi cepte görmeye başlayacaktır. Ve hepimiz biliyoruz ki insanlar sahip olduklarına emin olduklarının değerini asla anlayamazlar, gidene kadar. Belki gittikten sonra da.

Hayatınızın merkezine sevgilinizi koyduğunuzu düşünelim. Böyle bir durumda, karşıdaki insan kusursuz olsa bile sizin içi her zaman bir kaos faktörü olacaktır ve kafanız hiçbir zaman rahat olamayacaktır. Takıntılı bir insan olarak yaşayacaksınız. Neden mesaj atmadı? Neredeydi? Bana neden daha fazla ilgi göstermiyor? Neden her an benimle konuşmuyor?

Bununla da sınırlı kalmayacaksınız, yaptığı hareketleri neden yaptığı hakkında da bol bol beyin fırtınası yaparken bulacaksınız kendinizi.

Kendinizden ödün vereceksiniz. Merkeze koyduğunuz insanları mutlu etmek için kendiniz olmayan bir kişiye dönüşeceksiniz.

Sonuç olarak asla mutlu olamayacaksınız, kendiniz mutlu olamadığınız için bu mutsuzluğu etrafınızdaki insanlardan çıkarmaya çalışacaksınız, bu da iki tarafı da mutsuz edecek. Güvensiz ve agresif bir insanın verdiği psikolojik zararı, çok az şey verebiliyor gerçekten.

Sizi ve karşı tarafı da mutsuz ettikten sonra, sıra ilişkinize gelir. Sevgiliniz sizinle beraber olmak istemez. Mutsuz bir ilişkide olursunuz. Bundan doğal bir şey yok halbuki.

İnsanların hayatlarının başrolünde kendileri var. Oldukları bireyleri bir kenara bırakıp sizi ilgi yağmuruna tutmak için yaşamıyor kimse. Öyle bir dünyada olsaydık bu insanlar oldukça değerli olurdu.

İlişkimizde mutlu olmak için, sevgilimizi mutlu edebilmek için öncelikle kendimiz mutlu olmalıyız. Başkası için, başkasının hayatını yaşayarak mutlu olamayız. Partneriniz sizi, siz olduğunuz için sevdi. Kendisinin bir kopyası olduğunuz için değil.

Önceliği kendimize verip, kendi istediğimiz hayatı yaşayarak, kendi kişiliğimizi yansıtarak mutlu olabiliriz sadece. Ve ancak mutlu olduktan sonra başka insanları mutlu etmek için yola koyulabiliriz. Örneğin, uçağa bindiğinizde güvenlik anonsu geçilirken, “önce kendinize, daha sonra çocuğunuza” oksijen maskesi takmanız gerektiği hatırlatılır. Önce kendinize oksijen maskesi takarsınız ki, çocuğunuzu kurtarabilecek kadar yaşayasınız. Mutluluk da buna benziyor. Hayatınızın odağı siz olacaksınız ki mutlu olasınız. Mutlu olduktan sonra diğer insanlara bu enerjiyi saçmak gayet kolay zaten.

Negatif ve mutsuz bir insan ise ancak etrafındakilerin de enerjisini emecektir ve böyle bir insanı kimse etrafında uzun süre tutmak istemez.

İnternette bu konuda araştırma yaptığınız zaman, “kafanıza takmamanız gerektiğini” öğreneceksiniz. Bu yanlış bir önerme. Kafamıza takıp bu sorun ile yüzleşeceğiz, kökenine ineceğiz ki kalıcı çözümler üretebilelim, “mutlu” bir şekilde hayatımıza devam edelim.

Değersizlik hissiyatı ile ilgili yazdığım makaleler ve videolar sitemde mevcut. Aynı zaman yaşadığımız travmalarla nasıl başa çıkabileceğimiz, nasıl yardım alabileceğimiz konusunda da bolca materyal var. Bu yazımın videosunu buraya bırakıyorum, umarım video da aynı şekilde ilginizi çeker. Lütfen siteyi ve YouTube kanalımı incelemeyi ihmal etmeyin.

Unutmayın, yardım istemekte utanılacak bir şey yok. Buraya tıklayarak ilk adımı atabilirsiniz:

Daha mutlu günlerde görüşmek üzere, hoşçakalın!

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Soru sor!
AI Chatbot Avatar
⚠️ Sanal asistan Zekiye, yapay zeka teknolojileri kullanılarak oluşturulmuştur. Sorunlarınızla ilgili sizi dinlemeye ve dertleşmeye hazır. Nadiren yanıltıcı içerik gösterebilir.